Dijital Çağın Yeni Haritası: Tekno-Emperyalizmden Gözetim Toplumuna

Dr. D. Eray GÜÇLÜER – Times of Defence GYY – 28 Ağustos 2025
21. yüzyılın ikinci çeyreğinde artan tehdit algılamaları çerçevesinde ileri teknolojinin kontrolü (teknolojik tekelleşme), bir güç olgusu hâline dönüşüyor. Aktörler, ileri teknolojiye sahip olma yarışında (yani bu gücü elde edebilmek ve tutabilmek) çerçevesinde ciddi bir rekabet hâlindeler. Bu aktörler arasında yalnızca ulus devletler bulunmuyor. Aynı zamanda ulus ötesi teknoloji şirketleri de ileri teknolojiye hükmeden/teknoloji tekelini ellerinde barındıran aktörler arasında stratejik bir konumdalar.
İleri teknolojiye hükmettiğinizde hem bilgiye hem insana hem de zihinlere hükmeden bir iktidar biçimi hâline dönüşüyorsunuz. “Tekno-Emperyalizm”, küresel belirsizlikler çağının en sert kavramsal karşılığı olarak karşımızda. Teknolojiye sahip olanın hükmettiği, sahip olmayanın bağımlı kılındığı yeni bir düzen/kontrol mimarisi.
Tekno-Emperyalizm ve Asimetrik Güç Dinamikleri
Geleneksel emperyalizm toprakları, limanları ya da enerji kaynaklarını hedef alırken, tekno-emperyalizm verileri, algoritmaları ve yapay zekâ sistemlerine yöneliyor. Günümüzün asimetrik savaşı budur. Bu yeni tekno düzende güç, donanım ve yazılım tekelini elinde tutan merkezlerle bunlara bağımlı çevreler arasında asimetrik bir şekilde dağılmaktadır. Yüksek teknolojiyi üreten ülkeler/aktörler diğer toplumları ekonomi ve güvenlik açısından kuşatırken, güç dengesizliği giderek daha derinleşiyor ve küresel belirsizlikler çağında dinamikler belirsizleşmeye devam ediyor.
Şirketokrasi: Ulus Devletlerin Ötesinde Bir İktidar
Devletlerarası rekabetin yanı sıra ileri teknolojiye hâkimiyet ile güç, ekonomi ve güvenlik dizaynında teknoloji devleri de sahaya inmiş durumda. “Şirketokrasi” adı verilen bu yapı küresel teknoloji şirketlerinin ulusal sınırların ötesinde karar verici aktörler hâline gelmesini ifade ederken artık ulus devletler kendi vatandaşlarının verilerini korumakta bile zorlanıyor. Şirketokrasiye olan bağlılık giderek artarken ulus devletlerin içerisindeki millî aktörlerin teknokratlaşması, verilerin güvenliğinin sağlanmasında öncü stratejiler oluşturulmasına imkân sunabilir.
Gözetim Toplumu ve Dispositif Aygıtı
Bugün yaşadığımız gerçeklik dizayn edilen, hakikat sonrası çağ olarak adlandırılan bir dönemin asimetrik tehdit ortamında kurgulanan bir küresel belirsizlik durumu. İleri teknolojiye hâkim aktörler hâline gelmek ve bu teknolojiyi ulus devletin güvenlik mimarisini dizayn sürecinde toplumsal güvenliğin tesisine entegre hâle getirerek bireyselleşen bir güvenlik aygıtına dönüşüm hayati önem arz ediyor.
Gözetim toplumu güvenlik mimarileri çerçevesinde bireyleri sadece izlemekle kalan bir yapı değil. Onları yönlendirir, normalleştirir ve disipline de eder. Bu noktada Michel Foucault’nun “dispositif” kavramı -yani iktidarın görünmeyen aygıtları- devreye girmektedir. Çin’in vatandaşlık puanlama sistemi uygulamaları bu sürece en etkili örneklerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Teknoloji bireylerin düşünme, davranma ve hatta hayal etme biçimlerini yeniden kurgulayan bir iktidar aracı ve ileri teknolojiye hâkimseniz dünyaya hâkimsiniz, zihinlere hâkimsiniz, düşünce ve fikirlerin enjeksiyonu sizin kontrolünüzde demektir.
Stratejik Çıkarım
Tekno-emperyalizm, şirketokrasi ve gözetim toplumu çağdaş dünyanın görünmez zincirlerini örerken asimetrik güç dinamikleri derinleşiyor. Derinleşen asimetrik güç dinamikleri çerçevesinde toplumların bağımsızlık anlayışı bireyselleşme kapsamında yeniden tanımlanıyor.
Bu noktada sorulması gereken stratejik nokta şudur: Ulus devletler, ileri teknolojinin dispositifi hâline mi gelecek, yoksa bu aygıtı dönüştürüp kendi egemenliklerini dijital çağda yeniden inşa edebilecekler mi? Eğer güçlü bir aktör olmak istiyorsanız sadece ulus devletlerle değil, şirketokrasi ile de mücadele etmeniz gereken bir zamanda tehditler artıkça güvenlik dizaynları da entegre hâle geliyor. Bu dizaynı kuran entegre aktör olmak için sistem bütünlüğü içinde, çok yönlü ve çok boyutlu süreçlerin senkronize şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Bu aynı zamanda kurumsal entegrasyonların da sağlanması anlamına gelmektedir ki toplumdaki iş bölümünün geliştirilmesi bakımından da sosyolojik özellikler taşımaktadır.