Antalya’da GDO’lu ve hastalıklı tohum skandalı büyüyor. Türkiye’nin tarımsal güvenliğini hedef alan girişimler, uzmanlara göre ekonomik değil stratejik bir saldırı niteliği taşıyor. Antalya Havalimanı’ndaki son denetimler bu tehlikeyi gözler önüne serdi.
Türkiye’nin tarımsal üretim üssü Antalya, son aylarda ülkeye sokulmak istenen riskli tohum sevkiyatlarıyla gündeme geldi. Son olarak Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü ekipleri, Antalya Havalimanı’nda İspanya’dan gelen 24.2 kilogramlık mısır tohumu partisini inceledi ve GDO içerdiğini tespit etti. Bu yasa dışı sevkiyat iade edildi ancak tarım güvenliği açısından ciddi bir tehdit ortaya çıktı.
Haberglobal’de yer alan habere göre, bu tekil vaka son dönemin ilk örneği değil. “Türkiye’nin tarımsal güvenliği son aylarda Antalya Havalimanı’ndan ülkeye sokulmak istenen riskli tohumlarla gündemde” cümlesiyle bu tehlikenin süreklilik kazandığı vurgulanıyor.
Uzmanlar, Antalya’nın hem üretim hem de ihracat hacmi nedeniyle açık hedef olduğuna dikkat çekiyor. Türkiye’nin toplam yaş meyve-sebze ihracatının yüzde 31’i Antalya’dan yapılıyor. Yıllık 5,2 milyon tonluk sebze-meyve üretiminin 3,6 milyon tonluk kısmı seralarda yetiştiriliyor. Bu büyük hacim, Antalya’yı adeta bir tarım savaşının cephesi haline getiriyor.
Hastalıklı ve GDO’lu tohumların ülkeye sokulması yalnızca üretimi değil, ihracatı da tehdit ediyor. Antalya, hem iç pazarı hem de uluslararası pazarı etkileyebilecek bir hassas nokta. Bu nedenle denetimlerin sıkılaştırılması, gıda güvenliği politikalarının merkezine oturmuş durumda.
Ankara Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Nevzat Atık, tehdidin boyutunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Atık, “Türkiye’ye hastalıklı tohumları sokup, tarımsal üretime darbe vurmak isteyen güçler olduğunu biliyoruz. Antalya’dan sokulmak istenen hastalıklı ürünler tespit edilmeyip, ekilmiş olsa, tarlalarda ciddi tahribat olurdu” diyor.
Uzmanlar özellikle Hindistan ve Uzakdoğu menşeili domates tohumlarının Aksu, Serik ve Kumluca gibi stratejik bölgelerde ekilmesi durumunda büyük zarar doğuracağını belirtiyor. Bu tohumların hastalık taşıması, yerli üretimi çökertme potansiyeli nedeniyle dikkatle izleniyor.
İstanbul Topkapı Üniversitesi Gastronomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Ekşi ise bu tehdidi ulusal güvenlik boyutunda ele alıyor. Ekşi, “Topraklarımızı virütik bulaşmadan korumamız, stratejik önceliklerden olmalı” diyerek gıda güvenliğinin yalnızca ekonomik değil, ulusal savunmanın bir parçası olduğuna dikkat çekiyor.
Gıda Bülteni Yayın Koordinatörü Araştırmacı Yazar Gürkan Akgüneş, Antalya’nın bu işin lojistik merkezi haline geldiğine vurgu yapıyor. Antalya Havalimanı’nın hem tarımsal ihracat hem de ithalat için doğal bir geçiş noktası olduğunu belirten Akgüneş, kentteki lisanslı tohumculuk firmalarının 97’ye ulaştığını ve bunların 23’ünün doğrudan ihracat yaptığını aktarıyor.
Akgüneş, yerli tohum üretiminin yüzde 25 artmasına rağmen yabancı firmaların piyasadaki varlığının ciddi bir risk oluşturduğunu ifade ediyor. “Antalya’daki yoğun trafik nedeniyle yabancı tohum firmalarının iştahını kabartıyor” diyerek bu pazarda rekabetin karanlık tarafını da gündeme getiriyor.
2024 yılında Türkiye’ye ithal edilmek istenen yasaklı ve riskli tohum miktarı 2,1 ton olarak kaydedildi. Bu yılın ilk 6 ayında sadece Antalya Havalimanı’ndaki 17 ayrı denetimde 5 farklı ülke kaynaklı riskli sevkiyat durduruldu. Bu rakamlar, tehdidin boyutunu açıkça ortaya koyuyor.
Biyogüvenlik Kanunu’nun 15. maddesi GDO’lu ürünlerin izinsiz ithalini, ticaretini ve üretimini ağır cezalarla yasaklıyor. Özellikle bebek mamaları, devam sütleri ve çocuk gıdalarında GDO kullanımı kesinlikle yasak. Uzmanlar, “Unutulmasın ki, GDO’lu veya hastalıklı tohumların yalnızca tarlaya değil, sofraya kadar uzanan bir risk zinciri var. Bu sadece çiftçinin değil, 85 milyonun meselesi” uyarısıyla konunun toplumsal boyutuna dikkat çekiyor.