Yapayalnız İsrail

Times of Defence Yazarı – Mehmet Uslu – 23 Eylül 025

 

7 Ekim 2023’te Hamas tarafından başlatılan Aksa Tufanı Operasyonu’nu, İsrail’in 1967 sınırlarını hiçbir zaman tanımayan politikaları ve artan saldırgan tutumuna karşı bir direniş olarak değerlendirmemiz mümkün. İsrail’in sözde ‘güvenlik anlayışı’ bahanesiyle bölgedeki saldırgan yayılmacı tavrı ve Gazze’de uyguladığı soykırım yalnızca Filistin’i değil, çevre ülkeleri ve küresel düzeydeki dengeleri de doğrudan etkilemektedir. Bu süreçte Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok Batılı aktör, İsrail’in yanında konumlanmış; silah ve lojistik imkânlardan, temel gıda temininden yoksun yaşayan Filistin halkı ise ağır insani bedeller ödemek durumunda bırakılmıştır.

İsrail’in yalnızca Gazze ile sınırlı kalmayan soykırım politikalarını uzun yıllardır kademeli olarak şekillendirilen daha geniş ölçekli stratejilerinin bir parçası olarak görmemiz mümkündür. Bu kapsamda İsrail, güvenlik kaygılarını gerekçe göstererek çevre ülkelere yönelik çeşitli askeri ve siyasi hamlelerde bulunmuştur. Artan sivil kayıplar ve genişleyen çatışma ortamı ise küresel kamuoyunda tepkilerin yoğunlaşmasına neden olmuş; farklı bölgelerde düzenlenen kitlesel gösteriler Filistin’e destek çağrılarını güçlendirmiştir.

Filistin’in Tanınması mı, Hamas’ın Tasfiyesi mi?

Birleşmiş Milletler (BM) toplantısı öncesinde birçok ülke tarafından Filistin’in devlet olarak tanınmasına yönelik açıklamalar yapılmış, bu durum soykırımcı İsrail’in diplomatik manevra alanını daraltmıştır. Ancak tanıma süreçlerinde kullanılan söylemler dikkatle incelendiğinde, özellikle İngiltere Başbakanı ve Fransa Cumhurbaşkanı’nın ifadelerinde “Hamas’ın rehineleri serbest bırakması ve silah bırakması” koşulunun öne çıkarılması, özünde Filistin’i devlet olarak tanımanın arkasında Hamas’ın tamamen tasfiyesinin gizlendiğini göstermektedir. Bu tür şartlı yaklaşımlar, İsrail’in Hamas ile uzun süredir sürdürdüğü müzakereleri bozan tavrının devam edeceği, hatta Gazze ve Batı Şeria üzerinde tam kontrol arayışını sürdüreceği yönündeki kaygıları artırmaktadır.

Türkiye’nin Bölgedeki Stratejik Rolü

ABD’de Donald Trump’ın ikinci kez başkan seçilmesi sonrasında, Türkiye ve Suriye özel temsilcisi olarak atanan Tom Barrack’ın ilk açıklamaları da dikkat çekmiştir. Barrack, Suriye’de rejim değişikliği ve İran-Rusya etkisinin sınırlandırılması yönünde daha sert ifadeler kullanırken Türkiye ve bölge ülkeleri ile ABD arasında ılımlı diyalog kanalları kurmaya yönelik açıklamalarda bulunmuştur. Buna karşılık Türkiye’nin bölgedeki artan rolünü daha ılımlı söylemlerle desteklemiştir. Ancak süreç içerisinde İsrail, ABD ve Batı yanlısı açıklamaları Barrack’ın politik çizgisindeki değişimi ve gerçek niyetini de ortaya koymaktadır.

Bölgesel gelişmelerin merkezinde yer alan Türkiye, artan jeopolitik risklere rağmen savunma sanayii, ekonomik açılımlar ve diplomatik girişimlerle ön plana çıkmaktadır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’de yaptığı konuşmalarda dile getirdiği “Dünya beşten büyüktür” vurgusu, Filistin’e verilen destek, Suriye’de güvenlik ve istikrarın sağlanması gerekliliği ve Türkiye’nin mazlum halkların yanında olma iradesi, küresel ölçekte dikkatle takip edilmektedir.

Sonuç olarak, uluslararası düzende adil, eşitlikçi ve barış temelli bir düzen talebi giderek güç kazanmaktadır. Küreselcilerin çıkar odaklı politikaları ve İsrail’in saldırgan stratejileri, dünya kamuoyunda daha açık şekilde sorgulanmaktadır. Filistin’in devlet olarak tanınmasını kabul eden ülkelerin sayısının artmasıyla birlikte İsrail’in uluslararası alanda yalnızlaştığı görülmekte; bu durum İsrail tarafından da zaman zaman açıkça dile getirilmektedir. “ABD hariç destekçimiz kalmadı” diyen İsrail basını, Netanyahu’nun sonunun yaklaştığını hisseder gibi…

Evet artık YAPAYALNIZ İsrail.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir