Soykırım Ortaklığından Meşruiyet Arayışına: Trump-Netanyahu Görüşmesinin Stratejik Arka Planı

Times of Defence Yazarı Mehmet Uslu – 01 Ekim 2025

 

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sonrasında gerçekleştirilen Trump-Netanyahu görüşmesini, zamanlaması itibarıyla dikkatle planlanmış diplomatik bir girişim olarak değerlendirebiliriz. Görüşme, Gazze’de devam eden çatışmalar ve sivillere yönelik ağır insan hakları ihlalleri bağlamında, İsrail’in uluslararası kamuoyundaki imajını toparlama çabası olarak öne çıkmaktadır. ABD Başkanı Donald Trump’ın Hamas’a yönelik söylemleri, gerçeklikten uzak ve suçlayıcı bir retorik barındırmakla beraber; bu söylemler, İsrail’in saldırılarını meşrulaştırma amacı taşıyan bir stratejinin parçası olduğu apaçık gözler önün serilmektedir.

Trump tarafından sunulan 21 maddelik sözde barış planı, bölgedeki mevcut güç dengelerini yeniden şekillendirme hedefiyle hazırlanmıştır. Ancak planın içeriğinden önce, Hamas’ın suçlu gibi gösterilme çabası ve Gazze’de hayatını kaybeden sivillerin görmezden gelinmesi, bu girişimin etik ve hukuki meşruiyetini sorgulatmaktadır. BM öncesi gerçekleşen Trump’ın İngiltere ziyareti bizlere bazı ip uçları sunmakta. Gazze soykırımında dünya kamuoyunda “YAPAYALNIZ” kalan İsrail ve ABD sözde barış planı ile gerçekleştirdikleri soykırım operasyonuna eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’i dahil ederek tarihi tekerrür ettirircesine Gazze ve Filistin başlığı altında İngiltere’nin bölgeye tekrardan dahil oluşunun zeminini hazırlamaktadır.

Birleşmiş Milletler nezdinde Filistin’in tanınması yönündeki gelişmeler, ABD ve İsrail tarafından rahatsızlıkla karşılanmış; bu durum, geçmişte defalarca kez başarısızlığa uğrayan barış görüşmelerinin tekrarını çağrıştırmaktadır. Hamas’ın önceki esir takaslarında ve ateşkes süreçlerinde taahhütlerine sadık kalmasına rağmen, Tel Aviv yönetiminin anlaşmaları ihlal eden tutumu, İsrail’in asla güvenilemeyecek soykırımcı taraf olduğunu bizlere hatırlatmaktadır.

ABD’nin küresel ölçekteki jeopolitik tasarım arayışları, Arap Yarımadası’nda da benzer biçimde sürdürülmektedir. Bu bağlamda, Hamas ve İsrail arasında Katar’da yürütülen barış görüşmelerinin, İsrail tarafından hedef alınarak bombalanması, Körfez ülkelerinde ve uluslararası kamuoyunda ciddi tepkiyle karşılanmıştır. Katar’ın arabuluculuktan çekilmesi ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın İsrail’i kınayan açıklamaları, bölgesel diplomatik dengelerde önemli kırılmalara işaret etmektedir.

Trump’ın, Netenyahu’dan, Katar Emirinden özür dilemesini talep etmesi görüşmenin belki de tek pozitif adımı oldu, ABD’nin Körfez’deki enerji ve finans merkezlerine yönelik stratejik hassasiyetini görüşmede Netanyahu’ya ilettiğinin Gazze’de yaşanan soykırımın maalesef finansmanının körfez ağırlıklı olduğunu da hatırlamamıza vesile olmuştur. Bu gelişmelerin ardından Trump’ın kamuoyuna sunduğu açıklamalar, Gazze’nin yeniden inşası üzerinden yürütülecek yeni bir işgal planının sinyallerini vermekte. Hamas’ın anlaşmalara uymaması yönündeki tehditkar söylemler, Gazze’ye yönelik askeri müdahaleleri meşrulaştırma amacı taşımaktadır.

ABD’nin Türkiye’ye yönelik politikaları da bu çerçevede değerlendirilmelidir. ABD’nin Ankara büyükelçisi Tom Barrack’ın  Sykes-Picot Anlaşması’na atıfla yapılan açıklamaları, bölgedeki etnik ve aşiret yapılarının stratejik önemine dikkat çekmekte; bu durum, yeni bir operasyon dönemine geçileceğinin habercisi olarak sinyaller vermektedir. Sadece birkaç gün önce BM’de boş salona karşı açıklama yapan Netenyahu’nun  Irak ve İran’a karşı olası saldırı sinyallerini vermiş olduğu akıllarda canlanırken Tom Barrack’ın bölge ülkeleri Irak, İran ve Suriye’yi ilgilendiren açıklamalarında olası adımları barındırmaktaydı.

Türkiye’ye yönelik olası baskı ve sıcak temas senaryoları, özellikle Suriye, Ege ve Doğu Akdeniz ekseninde gözlerden kaçmamalıdır. Her türlü senaryoya hazırlıklı olan Türkiye yaşanan durumları dikkatle takip etmekte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da dile getirdiği üzere bir zanaatkar sabrı ve yeteneği ile adımlarını atmaktadır. Trump-Erdoğan görüşmeleri, Türkiye’nin müttefiklik sorumluluklarını yerine getirmesine rağmen, ABD’nin çelişkili ve zaman zaman tehditkâr tutumunu gözler önüne sermektedir. ABD’nin küresel çıkarlarını gerçekleştirmek adına farklı diplomatik ve ekonomik araçları kullanmaya devam ettiğini görmekteyiz.

Avrupa Birliği ve NATO müttefikleri nezdinde giderek daha az sevilen bir ortak haline gelen Trump liderliğindeki ABD, Gazze’deki çatışmalarda İsrail’in yanında konumlanarak uluslararası hukuk açısından tartışmalı bir pozisyona düşmektedir. Ne yazık ki bu bağlamda, Trump’ın “yedi savaşı sonlandırdığı” iddiası üzerinden Nobel Barış Ödülü’ne yeniden adaylık arayışı, uluslararası kamuoyunda ciddiyetsizlik yaratmakta ama güce boyun eğilmektedir. Kademeli çekilme, esir takası, Hamas’ın silah bırakması, tasfiye, yok ediliş soykırım. Acı ama gerçek Siyonist, Yahudi ve Hristiyan soykırım ortaklarının önünde son nefesine kadar cihad eden GAZZE!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir