İsrail’in Türkiye’ye Yönelik Planlarını ve Türkiye’ye Karşı Yürüttüğü Espiyonaj Faaliyetlerini Nasıl Anlamalıyız?

Öğr. Gör. Ömer Memoğlu ve Güldeniz Suna – 11 Eylül 2025

 

21. yüzyılda muharebe sahası bir değişim yaşamakla beraber savaşlar da bir cephe hattı da konvansiyonel harbin çok ötesinde hedef alınan devletin milli birliğini/beraberliğini, toplumun moral ve motivasyonunu ve geleceğe dair stratejik planlarını/umutlarını hedef alan bir psikolojik harp konseptine dönüşmüştür. Sunulan reel politikanın, diplomatik ilişki ve temasların, uzlaşı ve iş birliklerinin ardında örtük (gizil) bir plan/grand strateji yer almaktadır.

İstihbarat örgütleri bir toplumu hedef aldığında öncelikle o toplumdaki kırılganlıkları tespit ederek mevcut kırılganlık durumlarının daha da derinleşebilmesi söz konusuysa hassasiyetle bu kırılganlık durumlarının üzerine planlamalar ve stratejiler geliştirirler. Ancak mevcut kırılganlıklar derinleşebilecek ölçüde değilse toplum değerler kalıpları çerçevesinde yeni zaafiyet ve çatlaklar oluşturulmak amacıyla incelemeye tâbi tutulur.

Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan bir jeopolitik konuma sahip, dünya ticaret yollarının en stratejik geçiş güzergahlarından biri olan NATO üyeliği kapsamında jeopolitik anlamda kıtaların birleşiminde en önemli müttefik/stratejik partner olabilecek bir ülke olan Türkiye’nin haliyle İbn-i Haldun’un deyimiyle coğrafya bir kader olduğundan etrafı bir ateş çemberi gibidir.

ABD’nin 11 Eylül Dünya Ticaret Merkezi saldırılarının ardından bir filin züccaciye dükkanına girmesi gibi önce Irak, ardından Afganistan işgalleriyle başlattığı Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi (Büyük Ortadoğu Projesi – BOP) bugün gelinen noktada Siyonist rejim tarafından Büyük İsrail Projesi – BİP olarak devam etmektedir. İsrail’in master planı Doğu Akdeniz’e (Levant bölgesine) hâkim olarak içerisinde Türkiye’nin de 22 ilinin topraklarının bulunduğu Arz-ı Mevud planını/haritasını hayata geçirmektir.

Stratejik Arka Plan

İsrail son 24 saat içerisinde beş ülkeyi birden hedef aldı: Suriye, Lübnan, Umman, Yemen ve Katar. 9 Eylül 2025 tarihinde İsrail’in Gazze için görüşmeler kapsamında Katar’ın Doha kentinde bulunan Hamas yetkililerine yönelik düzenlediği füze saldırısı, Türkiye ve bölge ülkeleri tarafından lanetlendi. Burada en çarpıcı detay Katar’da gerçekleşecek olan görüşmenin arabulucusunun ABD olmasıydı. İsrail’in de katılımcı olduğu ve ABD’nin müzakere süreci yürüttüğü bir istihbarat diplomasisi faaliyetinde İsrail’in haydut devlet modeline dönüşmesi ABD dış politikasına da ciddi ölçüde zarar vererek itibar kaybına neden oldu. İsrail yapmış olduğu bu saldırıyla aslında sadece Katar’ı vurmakla kalmayıp ABD’nin dünyadaki prestijini yerle bir etmiş oldu.

Burada karşılaştırılması gereken husus aslında küresel belirsizlikler çağında ortaya çıkan krizlerin diyalog yoluyla çözümünde arabuluculuk görevi üstlenen aktörlerin tarafları uzlaşıya davet ederken ortaya koyabildikleri güvenlik modelidir. Türk dış politikası arabuluculuk faaliyetlerinde tüm Batı’nın cephe aldığı, ambargolara maruz bıraktığı Rusya’yı taraf olarak Antalya Diplomasi Forumu çerçevesinde kendi toprağında ağırlayarak Ukraynalı yetkililer ile müzakere sürecine katkı sunmuş, küresel gıda krizinin önlenmesini sağlamış ve başarılı bir istihbarat diplomasisi faaliyeti gerçekleştirmiştir.

Ancak dünyanın küresel gücü ABD, kendi toprağı olmayan Katar’da Hamas yetkilileri ile İsrail’i görüştürmek istediğinde, İsrail davetli olduğu masaya oturmak yerine ABD’nin abi olduğu masayı bombalamıştır.

Katar’ı Vurmak Demek Türkiye’yi Vurmak Demek mi?

İsrail’in son 24 saat içerisinde gerçekleştirmiş olduğu saldırıların ardından İsrail basını ve akademik camiasında sıradaki hedefin Türkiye olduğuna dair bir algı operasyonu başlamıştır. Katar’a yönelik gerçekleştirilen saldırının ardından Kudüs İbrani Üniversitesi Öğretim Üyesi ve İsrail Ordusu’nda Yedek Subay olan Meir Masri, X hesabında Türkçe bir paylaşım yaparak “Doha’ya saldıran Ankara’ya da saldırabilir.” ifadesini kullandı.

Bunun yanında İsrail bağlantılı farklı hesaplar İstanbul’un haritasını, Beştepe Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin koordinatını ve yapay zeka tarafından oluşturulmuş, Ayasofya’nın etrafında yer alan Yunan askerlerinin fotoğrafını paylaşarak İsrail’in sıradaki hedefinin Türkiye olduğunu iddia eden cüretkâr paylaşımlarda bulundu. Tüm bu gelişmeler tepkilere neden olurken Yunan kaynaklı hesapların desteği ise gecikmedi.

8 Eylül tarihinde Kudüs’te gerçekleşen ve Yahudilerin hayatını kaybettiği saldırının hemen ardından Katar’a gerçekleştirilen füze saldırısı ve daha sonrasında yaşanan “Hedef Türkiye” paylaşımları tüm bu yaşananların planlı bir olaylar silsilesi olduğunu kanıtlar niteliktedir.

Filistin’i işgalini Arz-ı Mevud kavramıyla meşrulaştıran İsrail, bu kavram sınırlarına Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni de dahil etmektedir. Ancak İsrail’in bu bölgeyle sınırlı kalmak istemediği apaçık ortadadır. Bu kapsamda çeşitli algı operasyonları ve casusluk faaliyetleri yürüterek Türkiye’yi içeriden işgale yeltenmektedir. Bunun en başlıca nedeni İsrail’in Türkiye’ye saldıracak gücü olmaması ve bu durumun kendisinin de farkında olmasıdır. Medya oyunlarıyla savunma sanayiisini olduğundan büyük ve güçlü göstermiş olması ve Türkiye’ye saldırması durumunda bu medya oyunun ortaya çıkacak olması İsrail’in imajını alt üst edecektir. Bu casusluk faaliyetlerini yürütürken Arap ve Filistinli kişileri seçerek Türkiye’nin Filistin davasına olan desteğini toplum düzeyinde kırma amacını da taşımaktadır.

Algı operasyonlarının bir başka örneği ise İsrail Savunma Kuvvetleri’nin Türkçe yayın yapan sosyal medya hesapları açarak İsrail’in Türkiye’nin dostu olduğu yönündeki imaj düzeltme çalışmasıdır. Birer parça hâlinde meydana gelen tüm bu gelişmeler bir bütün olarak analiz edildiğinde İsrail’in nihai amacını ve bu kapsamda yürüttüğü tüm faaliyetleri anlamak mümkün olacaktır.

ABD’den Türkiye’ye Dünyada Eşi Benzeri Görülmemiş F-35 Şartı

Salı günü gerçekleşen saldırıda Hamas yetkilileri sağ olarak kurtulsa da saldırının arka planı ve verilmek istenen mesaj başka boyuttadır. Saldırıdan birkaç gün önce ABD Kongresi’ne sunulan bir teklif kapsamında Türkiye’ye F-35 satışına izin verilmesi için Türkiye’nin Hamas’la bağlantısının olmadığını ve İsrail’e yönelik askeri tehditte bulunmadığını belgelemesi istendi. Bu gelişmeden yalnızca iki gün sonra gerçekleşen Katar saldırısı Türkiye’ye verilmek istenen bir mesaj olarak da değerlendirilmelidir. Çünkü Türkiye Katar’da askeri birlik bulundurduğu gibi aynı zamanda Katar’la stratejik ortaktır.

Sonuç Yerine: İsrail’e Karşı Türk Kalkanı Çelik Kubbe

Türkiye’nin 47 bileşen/araçtan oluşan bütünleşik ve çok katmanlı hava savunma sistemi Çelik Kubbe’yi ASELSAN’ın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim etmesi, bir sonraki hedefin Türkiye olamayacağını gösteren en önemli reel politikadır. Bunun yanında son 24 saat içerisinde 5 tane ülkeyi vuran İsrail füzelerinin Türkiye’yi hedef almak gibi bir cüretkârlıkta bulunması durumunda Çelik Kubbe’nin bu saldırıyı bertaraf etmesi İsrail’in imajını ciddi ölçüde sarsması ve bölge ülkelerinin Türkiye’den Çelik Kubbe HSS’yi ya da katmanlarını tedarik edebilmek için sıraya girmesi anlamına da gelebilir.

Özellikle Sistemler Sisteminin dördüncü katmanında yer alan SİPER 1/2; yalnızca İsrail medyasının hedef aldığı başkent Ankara’yı değil, takdir edildiği takdirde Suriye’yi bile koruyabilecek önleme menziline sahiptir. Reel politikanın ötesine geçen bu tarz tehditkâr söylemler bölgedeki istikrarsızlığın devamına yönelik psikolojik algı operasyonlarıdır, algı operasyonları da İsrail’in etki ajanları üzerinden gerçekleştirdiği en önemli harp tekniğidir.

Burada asıl değerlendirilmesi gereken husus İsrailli medya kalemşörlerinin sıradaki hedefin Ankara olduğunu söylemesi değil, ABD’nin masada abi olduğu bir masaya davetli olan İsrail’in haydutluğuna devam ederek sadece masayı değil, ABD’nin de itibarını/dış politikasını vurabilme cüretidir.

İsrail’in Türkiye ile konvansiyonel bir savaştan öte espiyonaj faaliyetleri yürüterek Türkiye’nin iç cephesini çatlatma planı kapsamında psikolojik bir harp yürüttüğünü, Türkiye’de toplumu kutuplaştırdığını/ayrıştırdığını ve küresel şirketler yoluyla Türkiye’nin ekonomisini hedef aldığını değerlendirerek İsrail’in Arz-ı Mevud planında son hedef planı olan Türkiye’nin sosyal dokusunu bozma manipülasyonları devam etmektedir. İsrail’le mücadele edebilmenin en önemli denklemi milli birlik ve beraberliği diri tutmak, algı operasyonlarına karşı koymak ve süratle Suriye’nin yeniden inşasına devam etmek kritik önem taşımaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir